23 Temmuz 2015 Perşembe

The Reader (Okuyucu) - 2008

Güzel bir tatil geçirdiğinizde veya lezzetli bir yemek yediğinizde, birkaç gün onun anısıyla yaşarsınız ya, işte bu film bende böyle bir etki bıraktı. Filmi izledikten sonra sahneleri ve replikleri uzun süre aklımdan çıkmadı, hatta normal şartlarda yaptığım bir şey olmasa da, filmi ikinci kere izledim. Film 1995 yılında anlatıcı Michael Berg'ün başından geçen trajik bir aşk hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Flashback (anımsamalar) şeklinde ilerleyen sahnelerde kendimizi bir anda 1958 Almanya'sında buluyoruz. Henüz 15 yaşında olan Michael Berg'e çok hasta olduğu bir gün tanımadığı bir kadın yardım eder. İyileştikten sonra kadına teşekkür için evine giden Michael bu olgun ve gizemli kadından (Hanna Schmitz - Kate Winslet) etkilenir ve ilişkilerinin yönü değişir. Utangaç bir çocuktan tutkulu bir aşığa dönüşen Michael için artık yalnızca Hanna vardır. Hanna'nın hoyrat tavırlarına rağmen bir süre gizlice yürütülen ilişki, Hanna'nın bir gün ortadan kaybolmasıyla sona erer. Uzun süre bu ayrılığın acısıyla yaşayan Michael için hayatın sürprizleri henüz sona ermemiştir. Hukuk Fakültesine başlayan Michael, öğrenci-gözlemci olarak katıldığı Savaş Suçları Mahkemesinde 8 yıldır görmediği Hanna Schmitz ile karşılaşır. Sanık sandalyesinde oturan ve eskiden sevdiği bir kadını aslında ne kadar tanıdığını sorgulayan Michael, davanın seyrini değiştirecek bir sırrı da fark eder. Hem Alman gençliğinin Almanya'nın utanç dolu geçmişini sorgulaması hem de iyi ve kötünün durum ve olaylara göre nasıl değiştiğini gösteren çok başarılı bir yapıt: Yerimde olsaydınız siz ne yapardınız?

Film için yapılan olumlu eleştirilere katılıyorum, filmin senaryosu çok sağlam bir temelde ilerliyor ve oyuncuların performansı övgüyü hak ediyor. Film hem konu hem de oyunculuk anlamında şimdiye kadar izleyip beğendiğim filmler arasında rahatlıkla ilk üçe girer.  Ancak maalesef film hakkında yapılan olumsuz eleştirilere katılamıyorum. Zira filmi tek götüren kişi Kate Winslet değil, itiraf edelim ki David Kross'un (genç Michael) performansı çok etkileyiciydi. Bununla beraber, İngilizceyi çok iyi bilen bir toplum olduğumuz için herkes oyuncuların neden Alman aksanıyla İngilizce konuştuğu ve Almanca konuşması gerektiğinden dem vurmuş. Nasılsa filmi alt yazıyla izliyorsun, farzet ki Almanca konuşuyorlar, bu gerçekten önemli mi?

Bernhard Schlink'in aynı adlı romanından senaryolaştırılan filmin yönetmenliğini İngiliz yönetmen Stephen Daldry yapıyor. Başrollerde genç Michael rolünde David Kross, olgun Michael rolünde Ralph Fiennes ve Hanna rolünde Kate Winslet yer almaktadır. Kate Winslet'in oyunculuğuyla pek çok ödül kazanan filmin başarısının bir sebebinin de romana sadık kalması olduğu söylenenler arasında (en kısa zamanda okuyacağım). Siz de bu dramatik aşk hikayesine biraz zaman ayırmaz mısınız?
 
"I'm not frightened. I'm not frightened of anything. The more I suffer, the more I love. Danger will only increase my love. It will sharpen it, it will give it spice. I will be the only angel you need. You will leave life even more beautiful than you entered it. Heaven will take you back and look at you and say: Only one thing can make a soul complete, and that thing is love."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder